Pandemi öncesinde insanlığın gelişmesi amacıyla yapılan çalışmalar ve yatırımlar toplumlardaki eşitsizlik faktörlerini azaltmaya yönelikti. Bir çok proje, küresel çapta kurulan networkler üzerinde yürütülen çalışmalar, ülkelerin sürdürebilir bir gelecek tablosu çizmesine yardımcı oldu. Ancak beklenmeyen Covid-19 salgının negatif etkisi, son senelerde Dünya çapında görülen ilerlemelerden bir parça geri dönülmesine ve küresel salgının hayati sonuçlarına odaklanılmasına neden oldu. Pandemi öncesi küresel gelişme hedeflerinin konuşulduğu uluslararası platformlarda politikacılar, ülkeler için hızlıca sürdürebilir sistemlere geçişin önemini vurgulamıştı. Ülke temsilcileri, aynı görüşmelerde pandemi süreci ve sonrasını, birçok ülke için sürdürebilir ekonomi, üretim ve yaşamsal hedefler üzerinde çalışması açısından kritik bir zaman dilimi olarak adlandırdı.
Sürdürebilir Bir Dünya Hedefi ve Pandemi
Daha Eşit Bir Dünya
Birleşmiş Milletler üyesi olan 193 ülke, 2015 yılında bir araya gelerek sürdürebilir bir Dünya için geleceğe dönük kapsamlı bir aksiyon planı hazırladı. Aksiyon planında çevre ve ekonominin sürdürebilirliği için eşit bir Dünya’nın şart olduğu not edildi. Sürdürebilir bir Dünya için açlığı yok etmemiz, cinsiyet eşitliğine erişmemiz, aşırı fakirliğe çözüm bulmamız gerektiği belirtildi. Ülkeler arası farkları azaltmamız ve toplumsal engeller nedeniyle dışlanan bireylerin hayata kazandırılması için çalışmamız gerektiği vurgulandı. Ülkeler, “Kimseyi Geride Bırakma” vaadiyle, önce en geride olanlar için hızlı ilerleme kaydetmeyi taahhüt ettiler.
Kriz döneminden önce Dünya’da ki aşırı fakirliğin 2030’a kadar yok edileceği öngörülürken, içinde bulunduğumuz dönem 2010’dan beri ilk defa fakirliğin dramatik bir şekilde artmasına sebep oldu. Uluslararası organizyonlar, 2020 yılında pandeminin 71 milyon insanı aşırı fakirliğe sürüklediğini ortaya koydu. Gençlerin aşırı fakirlikte yaşama ihtimalinin yaşlı jenerasyona göre iki kat daha fazla olduğunu belirtti.
Yüz yıldır devam eden eşitlik yolcuğuna rağmen Birleşmiş Milletler’e göre kadınlar halen erkeklerle tam olarak eşit bir sosyal statüye sahip değil. Geçen yüzyılda başlayan eşitlik hareketleri sayesinde, bugün kadınlar başarılı iş pozisyonlarında çalışabiliyor, kendi geçimlerini sağlıyor. Ancak toplum ve iş dünyası eşitlikten halen fazlasıyla uzakta. Pandemi sürecinde evde çalışan kadınlar bu dönemde kendilerinden beklenen ev işlerinin artışını dile getiriyor, üstlerine düşen iş payının çok fazla olduğunu belirtiyorlar.
Raporlara göre salgından önce 84 ülkeden 38’inde gelir eşitsizliği azalmaktaydı. Ancak içinde olduğumuz kriz dönemindeki işsizlik artışı ve şirketlerin çalışan ödemelerini kısan önlemleri sebebiyle birçok kişinin geliri önemli ölçüde azaldı. Son bir senedir yapılan araştırmalara göre yaşlıların, engelli bireylerin, çocukların, kadınların ve mültecilerin içinde olduğu “en zayıf demografinin” pandemiden en çok zarar gören grup olduğu saptandı.
Yeşil Bir Dünya Hayal mi?
Ülkelerin birlikte hazırladığı eylem planının bir başka noktası ise çevreci eğilimleri artırmanın sürdürebilir bir gelecek için önemi. Birçok uluslararası politikacı küresel ısınmanın negatif etkilerinin minimize edilmesi için acil olarak çevreci kararların alınması gerektiğini vurguladı. Çevrenin sürdürülebilirliği için tanımlanan hedefler arasında su kaynaklarının, ekosistemlerin ve yeşil alanların korunması için acil aksiyona geçilmesi idi. Bireylerin çevreci üretim ve tüketim davranışları konusunda bilgilendirilmesi, ülkelerin tamamen yenilenebilir enerji çözümlerine geçmesi yer aldı.
Salgın öncesi çevreci hedefler koyan ülkelerin nerdeyse hiçbiri hedeflerine ulaşamaması ile birlikte 2019 yılı Dünya üzerinde görülen en sıcak ikinci yıl olarak kaydedildi. Buna karşın Covid-19 salgın sürecinin getirdiği kısıtlamalar sera gazlarının yıllık emisyonunu 6% oranında düşürdü. Salgın döneminde gaz emisyonlarının düşüşü, anlaşmaların sürdürebilirlik için gerekli gördüğü 7.6% azalmaya ulaşamasa da, bu hedefe en çok yaklaşıldığı dönem olarak not edildi. Bu sonuçlar sağlıklı uygulamalar yürütüldüğünde hala umut olduğunu göstermiş oldu.
Ülkelerin doğal ortamları koruma çalışmaları, gaz emisyonlarını azaltma çabaları hedeflere ulaşmaya yetmedi. Bu çabalarına rağmen halen yılda 10 milyon hektar ormanlık alan ve iki milyar hektar sağlıklı toprak küresel ısınma nedeniyle yok oluyor. 31,000 cins canlı yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Ancak uluslararası organizasyonların üyesi 113 ülkeden sadece üçte biri doğayı koruma hedeflerine sadık politikalar izliyor.
Salgın döneminde ise Birleşmiş Milletler gündeminde olan deniz, okyanus ve diğer su kaynaklarının kontrolsüz tüketimi önemli oranda yavaşladı. Pandemi öncesinde, okyanus asitlenmesinin 2100 senesinde deniz canlılarının yüzde ellisini negatif etkileyeceği öngörülürken, pandemi döneminde su kullanımının yavaşlaması, su kaynaklarını kurtarma şansımız olduğunu gösterdi.
Daha Sorumlu Bir Dünya
Bu gelişmeler umutlanmamızı sağlarken ülke yönetimleri ve organizasyonların hedeflere sadık kalması hayati önem taşıyor. Sürdürebilir gelecek için geliştirilen uluslararası aksiyon planlarında ortaya konan bir konu da “Sorumlu Bir Dünya” için ileriye dönük hedefler oldu. Katılımcı ülkelerin temsilcileri, sorumluluk sahibi bir jenerasyonun sürdürebilir geleceğin anahtarı olduğunu belirtti. Politikacılar ülkelerin su kaynaklarını temiz tutmasının, sağlık servislerinin ulaşılabilirliğinin sağlanmasının ve eğitimin yaygınlaşması için aksiyon almasının önemini vurguladı. Toplumları arası silahlı çatışmaların azalması için çözümler yaratmasının, yaşam için önemli altyapıların, hakları ve alanlarının daha kapsayıcı bir biçimde planlanmasının önemini belirtti.
Üstünde çalışmamıza rağmen temiz su kaynaklarına ulaşım ve sanitasyon halen 2 milyar insan için günlük bir problem. Birleşmiş Milletler pandemi döneminde artan temizlik önlemleri nedeniyle su ve sanitasyon probleminin daha kritik bir hale geldiğini belirtti ve bu su problemi çözülmediği takdirde 2030 senesinde susuzluğun 700 milyon insanı mülteci durumuna düşüreceğini söyledi.
Su erişiminin yanında ana insan haklarından biri olan barınma hakkı halen birçok kişiye tanınmamış durumda. Raporlara göre çarpık şehirleşme ve başarısız politikalar nedeniyle artan gecekondu stili yapılaşma 2018’de şehir popülasyonlarının %24’üne ev sahipliği yapmaya başladı. İnsan hayatını tehlikeye koyan gecekonduların aynı zamanda bireylerin yaşam kalitesini ve sosyal servislere ulaşımını da negatif etkilediği not edildi.
Birleşmiş Milletler’e göre uzun senelerdir gelişmesi için çaba sarf edilen ulaşılabilir eğitim, yavaş gelişmeler nedeniyle 2030 yıllarında 200 milyon çocuğa sunulan bir imkân olamayacak. Pandemi döneminde sosyal mesafe kurallarına uymak amacı ile belirsiz süre kapılarını kapayan okullar, yıllardır ulaşabilir öğretim için harcanan çabayı geriye götürdü. Salgın önlemleri öğrencilerin 90%’ının eğitime ulaşımını engelledi.
Sürdürülebilir Tüketim
Yıllardır yenilenebilir enerji kullanımına geçiş için aksiyon alınmasına rağmen 2021’de halen büyük ölçüde sürdürebilir enerji kullanımı görülmemekte. Günümüzde Dünya çapında enerji kullanımının sadece 17%’si yenilenebilir enerji ile karşılanıyor. Birleşmiş Milletler temsilcileri, sağlık gibi enerjiye bağlı olan sektörlerin gelişiminin, kesintisiz enerji sağlayan, yenilebilir enerji kaynaklarının ulaşılabilirliğine bağlı olduğunun altını çiziyor.
Toplumsal tüketim davranışlarımız doğal kaynakları tehdit eden 85.9 milyar tonluk bir küresel (Global) materyal ayak izine sebep oluyor. Birleşmiş Milletler salgın dönemindeki kısıtlamaların, tüketim davranışlarımızı gözden geçirmek ve daha az zararlı davranışları tercih etmek için iyi bir zaman çerçevesi sağladığını belirtiyor. Acaba salgın sonrası bu eğilim sürecek mi?
2017’den beri 79 Avrupa ülkesinin sürdürebilir tüketim konusunda her sene en az bir poliçe tanıttığını not ediyor. Tüketim davranışında eğilimleri sürekli sorgulayacak tanıtım yöntemleri sürdürülebilirliğin bir parçası.
Krizden Sonra Sürdürebilirliğe Eğilimleri
Yukarıda bahsettiğimiz sürdürebilirlik hedefleri için normal dönemde yapılan ekonomik destek, salgın sürecinde pandemiye yönlendirildi. Bu dönemde çevre için tüketim davranışı pozitif sonuçlar doğursan da azalan ekonomik destekler birçok sürdürebilirlik hedeflerini yavaşlattı. Hatta bazı yönleri ile gelişmelerin gerilemesine neden oldu.
Aynı zamanda Dünya Ekonomik Forum’u, dünya ekonomilerin normalleşmeye başladığı aşamada sürdürebilir ve eşit bir gelecek için yapılacak yatırımların bir bölümünün teknolojik gelişme ve inovasyon’ a yönlendirilmesinin öneminin altını çizdi. Forumda çalışan araştırmacılar, teknolojik gelişmelerin bize pandemi sürecinde kaybettiğimiz zamanı geri kazandırabilecek tek opsiyon olduğunu belirtti.